Karşımda ters duran beyinler gördüğüm zaman bu insanların bir organizma olduklarını ve her şeyin kendilerinden, arzularından ibaret olmadığını ne vakit öğrenecekler de olguları ve gerçekleri konuşabilir hale geleceğiz diye de merak etmekteyim.
Dünyadan zilyon kat büyük olan koca güneş ve onun öncesindeki çok daha dev bir yıldızın yarattığı reaksiyonların ve süpernovaların neden olduğu, katı elementlerden oluşmuş dünya yüzeyindeki, zilyon yıl sonra ortaya çıkmış ve bunları anlamış olmanın şaşkınlığına düşmüş "düşünen memeli"lerin arzuları için değildir hayat. Onun için de biçimlenmez. Amaç? İşte bu üslup belki size çok insancıl gelmekte ama bana özür dileyerek söylüyorum doğayı küçümser bir "aptallığın" ürünü olarak görünüyor. Aklını ve zihnini ne zannetmektesin ki tüm bu olup bitene bir amaç biçecek yetkinlikte görmektesin kendini? Hayata bir amaç biçmek ne senin ne de benim sınırlandırılmış aklımın yapabileceği bir şey değil, bırakın bu süper ego yansınması hayalperestlikleri. Bu tür ucuz laflarla bu olguları sorgulama hakkına sahip değilsiniz.
Hatta size şunu söylemeliyim ki peygamberinin ki sen ona inandığını sanırsın; bir insan olarak ne demek istediğini ben anladım (dini inancım olmasa da) siz hala anlayamamışsınız. Nerede mucize görseniz gidip tapınacak soyut ya da somut bir put ararsınız, bir heykel ya da adının "bir" veya aynı anlamdaki "allah" olması fark etmez. O çok bilmişliğinizle de kendi organik amaçlarınızı tüm doğaya yakıştırmayı akıllılık sanırsınız. Bence tam tersidir; akıllı değilsiniz ne siz ne de bu insanlık. Sadece doğaya uyum sağlamak için olguları ellerimizle ya da aklımız ile birleştirip ona benzemeye bir yerinden hayatı yakalamaya çabalıyoruz. Bu bizim amacımız, kendini doğa sanma ey insanlık! Sen bir hiçsin şu koca evrende ve tüm bunlar senin tasarrufunda değil, ölüp gideceksin tanrılarınla birlikte!
Hayat kendisinden ibarettir. Kendi kendisini yaratabilecek güçtedir. Etkindir hayat oysa edilgen olan aklımızdır. Biz hayata göre şekillenip insan oluruz, insan zekası bir varlık ya da hayatın bir zerresini bile oluşturamamıştır bu güne dek. O düşünce anca bir "asimo" yapar ve komiktir yürüyemez bile, hissetmez de uyum da sağlayıp yaşama arzusu edinip hayatta da kalamaz. Yaşamın sırrı kendiliğinden kendi devamına doğru arzulu hareketidir, ereksiz bir yönelimdir. Sevgiliye koşarken amaç bellemezsin zaten başka türlüsü de mümkün değildir artık ondan koşarsın.
Hani şu dinin işlevi dediğin "kendine yontmacılığın" engellenmesi, görüyorum ki asıl kurumsal dinin vazgeçilmez bir görünümüymüş. Her şey ortada, doğa da senin istediğin şekle girmem diyor, buldukların ve ereklerin sadece seni bağlar diyor ve illa amaç arayıp bir benzetme yaparsak amacının tüm insani amaçları aştığı anlaşılıyor. O türden amaçları doğaya yüklemek isteyen senin insani bencilliğin sadece. Doğanın amacı olamaz, olsa da anlayamazsın ve anladığın an doğanın amacını amaç olmaktan çıkarırsın böyle der belirsizlik ilkesi de. Kendi amaçsızlığın ise senin öznel sorunun. Evren, senin veya benim ya da insanlık için oluşmadı. Ama kendi ihtiyaçlarına yönelik geçici amaçlar belirleyen organik bütünlüğümüz ve aklımız onun hareketinin dolaysız bir hali.
Şizofrenik hayaletler ve amaç tasarlayan put düşünceler yerine doğanın kendisine bakıp uyum sağlamak akıllıca, hayvanca, insanca ve de doğal olan. Gerisi toz ve hava, bugün var yarın yok, her şeyin değişip sürüklendiği gibi. Anladınız mı? Hiç sanmıyorum... Yükle sen kendi düşünceni koca evrene bile, ne de olsa ruhun güneşten de sıcak senin hayalinde. Ama ben güneşin ve bu sonsuz çeşitlilikteki boş bir küre olmayan dünyanın benden öte bir şey olduğunun farkındayım. Ama ona tapınmadan çünkü ben de zaten başka bir özerk biçimiyim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder